2 Aralık 2014 Salı

 

                                    FOTOĞRAF MI YOKSA RESİM Mİ ?





"BEN FOTOĞRAFLARIMDA KENDİ KURDUĞUM DÜNYALARIN YER AlMASINI İSTİYORUM. BİR FİGÜR YA DA BİR NESNE BENİM FOTOĞRAFIMDA YER ALACAKSA BENİM İSTEDİĞİM YERDE, RENKTE YA DA BİÇİMDE YER ALMALI."
                                                                                                                    ŞAHİN KAYGUN  







TÜRKİYE FOTOĞRAFÇILIĞINA YENİ BİR BOYUT KAZANDIRAN ŞAHİN KAYGUN UN BU SÖZLERİNİ DESTEKLER NİTELİKTE OLAN;  ÇOK FARKLI BİR TEKNİK KULLANARAK UYGULADIĞI ESERLERİ BU AY  İSTANBUL MODERN DE SERGİLENMEYE BAŞLANDI.

SANATÇININ ARŞİVİ ÜZERİNDE DETAYLI BİR ÇALIŞMANIN ARDINDAN ORTAYA ÇIKAN SERGİ, KAYGUN UN 1980 LERDEN İTİBAREN FOTOĞRAF ÜZERİNE DENEYSEL MÜDAHALELERDE BULUNDUĞU POLAROİD ÇALIŞMALARINDAN SİNEMA ALANINDAKİ ÜRETİMLERİNE; FOTOĞRAF VE RESİM ARASINDAKİ SINIRI GİTGİDE YAKINLAŞTIRDIĞI SON DÖNEMİNE KADAR UZANMAKTA.

KAYGUN ESERLERİNDE KAZIYARAK,RENKLENDİREREK ,ÇİZEREK FOTOĞRAFTA İSTEMEDİĞİ DETAYLARI SİLİP ,İSTEDİKLERİNİ EKLEYEREK  KENDİ İÇ DÜNYASINI YANSITMAYA ÇALIŞMIŞ. BURADA ÖNEMLİ OLAN BU ÇALIŞMALARIN FOTOĞRAF MI YOKSA RESİM Mİ OLDUĞU DEĞİL; AMAÇ SADECE  DİSİPLİNLERARASI BİR SANAT DİLİ OLUŞTURMAKTIR.



BÜTÜNLÜKÇÜ SANAT ANLAYIŞI İLE TÜRKİYE FOTOĞRAF ORTAMINDA ÖNCÜ VE İDEALİST BİR KARAKTER OLAN KAYGUN RESİM, GRAFİK VE SİNEMA GİBİ FARKLI ALANLARI BİRBİRİNE YAKINLAŞTIRARAK DİSİPLİNLERARASI KAVRAMINA KATKIDA BULUNAN ESERLER ORTAYA KOYMUŞTUR.

 TÜRKİYEDE FOTOĞRAF ÇALIŞMALARININ DİĞER SANAT DALLARIYLA OLAN BAĞINI ÇAĞDAŞ BİR YORUMLA ARAYAN SANATÇI BU SEBEPLE FARKLI TEKNİKLER ARASINDAKİ SINIRLARI ZORLAMAKTAN DA VAZGEÇMEMİŞTİR.

SERGİDE FOTOĞRAF ÜZERİNE KATMANLAR EKLEYEREK OLUŞTURDUĞU; RÜYA VE GERÇEKLİK, YAŞAM VE ÖLÜM TEMALARININ YANSIMALARINI TAŞIYAN ESERLER MEVCUT.





İLK POLAROİD SERGİSİNİ 1984 TE TÜRKİYEDE AÇAN SANATÇI BU MALZEMEYE YAPTIĞI MÜDAHALELER VE ÇİZİMLERLE FARKLI BİR SANAT DİLİ YARATMANIN İLK ADIMLARINI DA BU SAYEDE ATMIŞTIR. SANATÇI FOTOĞRAF YÜZEYİNİ KAZIYARAK VE DIŞARIDAN RENKLER İLAVE EDEREK RESİMSEL ÖĞELERİ MALZEMEYE EKLEMİŞ. BÖYLECE ESERLERİNDE  FOTOĞRAFIN TEKNİK OLARAK SUNDUĞU GÖRSELLİĞİN ÖTESİNDE, MALZEMEYİ BİR ARAÇ HALİNE GETİRİP KENDİ ZİHNİNDEKİ DÜNYAYI ORTAYA ÇIKARMIŞ.

 SERGİDEN AKTARABİLECEĞİM BİR BAŞKA İZLENİM İSE FOTOĞRAFLARIN ANLAMINI PEKİŞTİREBİLECEK VE FOTOĞRAFA  KATKIDA BULUNACAK NİTELİKTE BİRKAÇ YAZARIN ALINTISINA YER VERİLMİŞ OLMASI.






"HAYATINDA TERK EDEMEYECEĞİ HİÇBİR ŞEY YOK... YÜZÜNDEN BİLE VAZGEÇEBİLİR.VARLIĞINI BESLEYEN, ONA BÖYLESİNE KESİN,AMA TANIMSIZ,KEŞFEDEMEDİĞİM BİR KİMLİK VEREN GİZ NE? BİLMİYORUM,AMA BENİ YAVAŞ YAVAŞ YOK EDEN BU GİZ.BUNU BİLİYORUM, GİZ KİMLİĞİNDE GİZLİ VE BULAŞICI.EMİN OLDUĞUM TEK ŞEY BU.
                                                                                                           MEHMET EROĞLU- YÜZ:1981











"UÇURUMUN KIYISINDAYDILAR ŞİMDİ
GÖKYÜZÜNDE ALICI KUŞLAR
TARİH BİR GİDİP, BİR GELİYOR...
KIZ DAYIYOR KULAĞINI UÇURUMUN YÜREĞİNE; İLKİN BİR UĞULTU, SONRA DA ARDINDAN ÇIĞLIK GİBİ SESLER YÜKSELİYOR UÇURUMUN DİBİNDEN."
                                                                               MURATHAN MUNGAN-AZER İLE YADİGAR








"NİTEKİM HER DİN;HER ÖĞRETİ KENDİNDEN ÖNCEKİ İNSANLIK TARİHİNİ UYKU HALİ DİYE YORUMLAR.
ADEM, ELMAYI ISIRANA DEK BİR ÇEŞİT UYKUDAYDI.ÖRNEĞİN UTANMA NEDİR BİLMİYORDU.(BİRÇOK BAŞKA ŞEYİ BİLMEDİĞİ DE ORTADA.)ELMAYI ISIRIR ISIRMAZ UTANIP ÖNÜNÜ KAPAMAK İÇİN İNCİR YAPRAĞI ARAMASI TARİHİN İLK İDEOLOJİ ÖRNEĞİ OLSA GEREK.
BU ANLAMDA İNSANIN UYKU İLE İDEOLOJİ ARASINDAKİ TEMEL İLİŞKİSİNİN TARİHİ ELMA İLE BAŞLAR. ELMA İLE BAŞLATMAK DOĞRU OLUR.DOLAYISIYLA DA İNSANLAR TAKVİMİ/Nİ ,MİLATTAN ÖNCE /MİLATTAN SONRA DİYE AYIRACAKLARINA,ELMADAN ÖNCE/ELMADAN SONRA DİYE İKİYE AYIRMALILAR.
İNSANLAR UYKUDA İKEN DÜŞÜNEMEZ,KİTAP OKUYAMAZ, AKIL YÜRÜTEMEZLER, YALNIZCA DÜŞ GÖRÜRLER, KENDİLERİNE GÖRDÜRÜLEN DÜŞLERİ GÖRÜRLER.DÜŞ GÖRMENİN YAYGIN TÜRLERİ ASLINDA BİRER KÖRLÜK ÇEŞİDİDİR.
AYRICA ADEMOĞLU HER UYANIŞI İHTİLAL SANMAMALIDIR;BUNUN TERSİ, ÇÜNKÜ KİMİ İHTİLALLER UYKUDAYKEN YAPILIR.İHTİLAL DÜŞÜ GÖRENLERLE, BİR DÜŞÜN İHTİLALİNİ KURANLAR ARASINDAKİ AYRIMI KAVRAMAK İÇİN TARİH SAYFALARINDAKİ SATIRLARIN ALTINI KAZIMAK GEREKİR."

                                                              MURATHAN MUNGAN - YÜZYILLIK UYUYAN GÜZEL



DAHA KOYU, ACIMASIZ YENİ BİR KARANLIK ÇIKIYORDU.HİÇ GÜNDÜZE RASTLAMIYORDUK,SADECE GECEYİ İZLEYEN YARI AYDINLIĞA İLİŞKİN BELİRTİLER VARDI.HÜKMEDEN,CEZALANDIRAN YA DA BAĞIŞLAYAN HEP KARANLIKTI.DOĞU İLE BATI AYIRT EDİLEMİYORDU;ÇÜNKÜ YERYÜZÜNDEN IŞIK KAYBOLMUŞTU.HER YERE, HER ŞEYE, EN ÇOK DA ZAMANA, KUZEYE AİT O GENİŞ, KALIN, KATI BİR KARANLIK EGEMENDİ.YEMİYOR, İÇMİYOR VE UYUMUYORDUK.KARANLIKLA GELEN EN KORKUTUCU YİTİRİŞ İSE BELLEKLERİMİZDİ.HER ŞEYİ UNUTUYOR,HİÇBİR ŞEYİ HATIRLAMIYORDUK.DÜŞÜNEREK YA DA SEVEREK DEĞİL, ARTIK GÖRMEDEN İNANIYORDUK; ANLAMIYOR,KAVRAMIYOR VE SORMUYOR, SADECE KARANLIĞIN İZİN VERDİKLERİYLE YETİNİYORDUK..."
                                                                                                          MEHMET EROĞLU - YÜZ: 1981




"HER ŞEYİ OLDUĞU GİBİ BIRAKIP ODADAN ÇIKIYORDUM.MERDİVENLERDEN İNİP BİR YERE GİDİYORDUM.AĞLAMAKLI BİR İFADE VARDI YÜZÜMDE. SESSİZ SEDASIZ YERE BAKIYORDUM.BİR CENAZE TÖRENİNDEYDİM.ÖLÜM ÜSTÜNE YAZDIĞIM BİR ŞİİRİ OKUMAYA BAŞLADIM, BİRDENBİRE.SÖZCÜKLER ANLAMLARINI BOŞALTMIŞLARDI.YAN YANA, ALT ALTA DİZİLMİŞ BİRÇOK SÖZCÜK,HİÇBİR ŞEY İFADE ETMİYORDU.
NE OLDUĞUNU TAM OLARAK SEÇEMİYORDUM GÖRÜNTÜLERİN;AMA, O BULANIK ŞEKİLLERDE HAYATIMA AİT BİR ŞEYLER VARDI.İÇİMİ ACITAN ŞEYLER! SESYÜKSELTECİNDEN BİR AĞIT İŞİTİLMEYE BAŞLADI.
ŞEKİLLER ANLAM KAZANIYORDU:GÖK,DENİZ,GÖZLÜK,KALEM,TELEVİZYON,OTOMOBİL,YOL,KADEH, YELKENLİ ŞEZLONG,KUŞ,ÇİÇEK,YIĞINLAR,KEDİ.BULANIK İNSAN YÜZLERİ İLE GEÇMİŞ KIRINTILARI DA EKLENDİ GÖRDÜKLERİME.SAHNEDEKİ BEN, BÜTÜN BU PERDELERDEKİ ŞEKİLLER BİRDEN SİLİNDİ.SAHNEYE EFLATUN BİR IŞIK HAKİM OLDU.SAHNEDEKİ BEN, BANA DOĞRU YÜRÜDÜ,GELDİ;AYAKLARINI YÜKSELTİDEN AŞAĞIYA SARKITARAK OTURDU SAHNEYE, BANA BAKMAYA BAŞLADI.SEYİR YERİNİN IŞIKLARI DA YANDI.SALONUN TAMAMINA EFLATUN BİR IŞILTI YAYILDI."

                                                                                            ÖZEN YULA - KAYIPKENT ÜÇLEMESİ


                                                                                 - KENDİNİ ÇEKEN FOTOĞRAFÇI-





KAYGUN  UN SON SERİSİ OLAN ESKİ ZAMAN DENİZLERİ NDEN BİR ESER
SANATÇI BU SERİDE BİRİTİSH MUSEUMDA FOTOĞRAFLARINI ÇEKTİĞİ HEYKELLERDEN İLHAM ALMIŞ.  HEYKELLERİ BİR NEVİ MÜZENİN SOĞUK SALONLARINDAN ÇIKARIP KENDİ KURDUĞU HİKAYELERDEKİ MEKANLARA YERLEŞTİREREK BU MASALSI FİGÜRLERİ VE KAHRAMANLARI BİRER KARAKTERE DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR.




                                     SERGİ 25 ŞUBAT A KADAR İSTANBUL  MODERN DE ...







22 Kasım 2014 Cumartesi

                     SEYİRCİNİN YÜZYILLIK AŞK' I

İstanbul Modernin kuruluşunun 10. yılında türk sinemasının 100. yıldönümüne özel olarak  hazırladığı "Yüzyıllık Aşk" sergisi Türkiye'de sinema ve seyirci ilişkisine atıfta bulunuyor.  Sergi girişinde yer alan 'sinema seyircileri'nden oluşan makette de olduğu gibi  "Yüzyıllık Aşk" sinemayı ve Türk Sinema Tarihini ilk defa seyirci gözünden yansıtmayı amaçlıyor. Türk sinema tarihinde seyirciye dair yazılı ve görsel arşiv malzemesiyle, kişisel çabalarla korunmaya çalışılmış sinema tarihini yansıtan eşsiz materyalllerle yüzyıllık bir serüvenin her aşamasını sergide hissetmek ve görmek mümkün.   Sergiye türk sinema tarihinden kısa kısa bilgilerin, kişisel notların yer aldığı labirent şeklinde bir platformun içinden geçiliyor.

SİNEMA FENERLERİ BÜYÜLÜ BİR ÇAĞRIDIR.
Duvarda yer alan ilk notta sinemanın erken döneminin en çarpıcı "davetkar"ları olarak nitelendirilen sinema fenerlerinden bahsedilmiş. Sinemanın ön cephesini boydan boya kaplayan bu el yapımı dev afişlerin  en uzak mesafeden bile dikkatleri çeken adeta büyülü birer çağrı oldukları söylenmektedir. Büyük mekanlarda yere serilip bezler üzerine resmedilen bu fenerlerin çok zahmetli bir süreçten sonra hazır hale geldiği ve ressamın becerisinin filmin tanıtımında büyük önem taşıdığı da aktarılmış.



"Bir zamanlar beyoğlu sinemaları" başlığını taşıyan notlarda Atilla İlhanın 1990 yılında gökhan akçura ile yaptığı görüşmeden bir alıntı aktarılmış. 1940 yıllarda tünelden taksime uzanan birçok sayıda sinemanın varlığından söz edilmiş. ilk olarak elhamra sineması daha sonra sırasıyla sümer sineması, ipek sineması, saray ve melek sinemaları anlatılarak bu sinemaların tiyatrovari bir mimariye sahip olduğundan bahsedilmiş. Ayrıca melek sinemasının çok itibarlı bir sinema  olduğu bu nedenle de sosyetenin sineması olarak adlandırıldığı söylenmiştir. Taksime doğru devam edince şark sineması, onun hemen yanında saray sineması, saray sinemasının tam kaşısında ise alkazar sinemasının varlığından bahsedilmiştir. biraz daha yukarı çıkınca yıldız sinemasının bulunduğunu ; burada da ünlü oyuncuların filmlerinin oynadığı ve o dönemde en fazla oynayan filmin ise  Ar sinemasında gösterilen "her zaman kalbimdesin" adlı müzikal olduğu aktarılmış. Taksime doğru daha sonra lale, yeni melek ve onca eyleme rağmen yıkılan atlas sinemasının açıldığı, Atlas sinemasının gerek balkonu, gerek alt katı ile çok büyük bir salon olduğu konuşulmuştur.



1-(emek sinemasının ilk ilanı-1926)      2-(1928 yılında emek sinemasında seyirciler)    
 3-(emek sinemasının iç görünüşü)  4- (kamelyalı kadın filminin el ilanı-1984)     
         6-7-( emek sineması biletlerinden bir seçki )    8- (emek sinemasında 'pink floyd duvar' filmi)



                                                                                           Ses Dergisi kapak resmi: Türkan Şoray



SİNEMA YILDIZLARI KAPAKLARI SÜSLER...
Ses dergisinin 2 mart 1963 tarihli yazısında dergi kapaklarını süsleyen sinema yıldızlarının 1920li yıllardan bugüne yolculuğu aktarılmış. okuyucuların gözdesi olan bu yıldızların çoğunu başlangıçta yabancılar oluşturmakta 1950 li yıllara gelindiğinde ise dergi kapaklarını artık yerli yıldızlar süslemekte imiş.Erkek aktörlerin nerdeyse olmadığı, büyük çoğunluğunu kadın artistlerin oluşturduğu  dergi kapaklarındaki bu durumu ise Sezai Solelli ses dergisinde şöyle açıklamış: "Kapak resimlerini daha çok kadın artistlerden seçtiğimiz, erkek yıldızlara daha az yer verdiğimizi söyleyerek bundan şikayet ediyorsunuz. Bu maalesef dünyanın her yerinde böyledir. Satış hususunda eskiden beri yerleşmiş bir prensip vardır. Reklam mütehassısları, "Ne satarsan, kadınla sat." derler. Dikkat edin taş bıçağı, kravat, jartiyer gibi tamamen erkeklere mahsus eşyaların reklamlarında bile hep kadın resimleri vardır. Bu denenmiş bir kaidedir".


SİNEMA MİKROBU  KAPMAK...
Giovanni scognamillo 1996 yılında çıkardığı "yeşilçamdan önce yeşilçamdan sonra" adlı kitabında sinemanın seyircide yarattığı etkiyi bu sözle açıklamış. Film izlemenin, sinema dergisi okumanın, film müzikleri dinleyip film resimlerine bakmanın, sinemayı konuşmanın, sinemayı düşünmenin;  özetle isteseniz de istemeseniz de sinemanın bir yerlerde hep var olduğunu belirtmiş. "Odanızın bir duvarına yansıyan, sinema salonlarının perdelerinde devleşen, cam ekranda ufalanan ve video kasetlerinde korunan. Sinema her an ve her yerde elinizin altındadır. Sergilediği düşler, maceralar, heyecanlar, hayaller ve gerçeklerle. Dolayısıyla mikrop u kapmamak olanaksızdır".



                                                                               Veda Busesi film afişi : Türkan Şoray




SABUN SAVAŞLARI...
Seyircilerin sinema yıldızlarına özel bir  tutkuyla hayranlık duyduklarını gören reklamcılar, sinema tarihinin başlangıcından bugüne reklamlarında artistlerine yer vermekten geri durmamışlar. Bu tarihlerde birbirlerine rakip iki önemli  sabun markası olan puro sabunları ve lüks (lux) sabunları da reklamlarında güzel kadnları ve sinema artistlerini kullanmışlar.



SİNOMONİ....
1935 yılında yedigün dergisinde yayımlanan bir  yazıda 'sinemanın verdiği hastalık şekerle zehirlenmek gibidir'. tanımı yapılmıştır. Genç kızların umumi salonlara mesela, ayaklarını uzatıp sigaralarını pervasızca savurmaları sinemoninin arazlarından biri görülmüştür. Küçük delikanlıların ufak bir sandalla, güya kutup denizlerine doğru uzaklaşmaları ve hayırsız adalara sürüklenerek ailelerini heyecana düşürmeleri yine bir sinomoni alameti sayılmış, Vapurlarda, trenlerde ve herkesin arasında çantasındaki bütün tuvalet eşyasını kullanarak , pudrasını tazeleyerek , dudaklarını uzun uzun boyama adeti genç kadınlarımıza hiç şüphe yok ki holywood un bir hediyesi olarak görülmüştür. Bugünkü sinir hastalıklarının belki yüzde ellisinde belki yüzde sekseninde sinomaninin payı bulunduğunu söylemenin hiç de mübalağa sayılmayacağı vurgulanmış.

                                                                Yılmaz güney 


SEYİRCİ MABETLERİ SİNEMALAR...
Büyük caddenin herkese uygun eğlence yeri sinemalardır. Cadde boyunca aşağı yukarı dolaşan kalabalık ya sinema saatini beklemektedir yada sinemadan çıkmıştır.
Seyirci hayranı olduğu artistlerin peşinde koşar. Onlardan istediği imzalı artist fotoğraflarını toplar.Sinema konulu koleksiyonların ise ucu bucağı yoktur. Çiklet, çikolata vb. tüketim malzemelerinden çıkan resimler başta olmak üzere, her tür sinema belgesi- objesi sinema  tutkunu koleksiyoncular tarafından toplanır. Sinema konulu kitaplar,sinema romanları,özel sayılar, albüm kitaplar seyircilerin ilgi alanındadır. Bu tutku gündelik tüketim malzemelerine de yansır:Fatma Girik li çiklet kutuları, yıldız takvimleri, askerin arkadaşına gönderdiği Müjde Ar kartpostalı, Türkan Şoray resimli çay tabağı, Ayhan Işık saç modeli, Yılmaz Güney posteri seyircinin bu fanatikliğinin kanıtları sayılmıştır.

(1986 dan 2014 de gişe rekoru kıran düğün dernek filmine dek uzanan Türk Sinemasına dair notlar)


"Yüzyıllık Aşk" sergisi 4 ocak' a kadar İstanbul Modern' de...




2 Kasım 2014 Pazar

rengarenk şehirler

Gökyüzü inadına mavi
Yaşamak inadına güzel
Bu nasıl şehirdir böyle
Bütün sokaklar Utrillo'nun ellerinden çıkmış
Bütün evlerde Dufy'nin renkleri...


                                ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN






    Şehirler bağlı oldukları toplumların aynasıdır. Tarihleri kültürleri,yaşanmışlıkları barındırır sokaklarında caddelerinde.
 Ülkelerin  ekonomileri,kültürleri, inançları, mimarileri, psikolojileri, sanatsal değerleri hakkında birçok fikir verir . Bu yüzden şehirler canlıdır.  Üzerlerinden birçok kavimler , ırklar , topluluklar geçmesine rağmen şehirler her daim yaşarlar.  Onlarca farklı insan, kimlik hepsi ardında bir iz bırakmıştır, şehrin her köşesine...
 Şehirlerin ruhu vardır.  Bazıları renkli, kasvetli ,soğuk görüntülerinin ardında saklanır. Bazılarıysa küçük bir çocuk gibi neşeli, cıvıl cıvıl; renkleriyle, estetiğiyle, mimarisiyle... 


...    İşte beğeni sırama göre dünyanın en renkli şehirleri ...





1.chefchaouen- FAS
Chefchaouen Fas’ın kuzeyinde yer alan ve tarihi dokusu, doğal güzellikleri ve muhteşem mimarisiyle ziyaretçilerini büyüleyen bir kasaba. Ancak bu kasabanın en belirgin ve ilgi çekici özelliği, mavinin her tonunu bulabileceğiniz ilginç mimarisi. Chefchaouen tam anlamıyla mavi bir cennet. : Fas’ın iç kısımlarında Rif dağlarının eteklerine kurulmuş küçük ama sempatik bir kasaba. Denize uzak ama denize yakınmış gibi hissettiren bir yer.






2.– Cennet Adası, Bahamalar
Tarihi, doğal güzellikleri ve manzarasıyla Bahamalar'ın en zengin şehri olan Cennet Adası, kurulduğu 1656 yılından beri sömürgelere maruz kalsa da kültürel çeşitliliğinden hiç ödün vermemiş. Pastel tonların bir sanat gibi göründüğü binaları ve seyre doyulmaz manzarasıyla gerçek bir cennet.




3.Vernazza, İtalya
2011 yılında İtalya'nın Vernazza ve Cinque Terre bölgelerini vuran sele rağmen yeniden büyük çabalarla eski görünümüne kavuşan bu güzellikleri yolu Floransa ve Lucca'ya düşenler görmeli. Pembenin, sarının, deniz mavisinin binaları giydirdiği bu manzarayı kaçırmayın.




4.Balat - İstanbul
İstanbul'un Fatih ve Haliç kıyısında Ayvansaray ve Fener arasında kalan Balat, tarih açısından da önemli. Bugünkü yapısı 19. yüzyılın ortalarından kalma olan mekanda üç katlı, dar ön yüzlü, ikinci ve üçüncü katlarında cumba gibi çıkıntılı olan binalar var arihte Musevi Mahallesi olarak bilinen Balat, İstanbul’un çok kültürlü karakterini yan yana dizilen 2 katlı evlerinde yaşatıyor. Hayatın tüm renklerini görebileceğiniz evleri, canlı sokakları Balat’ı şehrin en renkli semti haline getirmiş.




5.Buenos Aires, Arjantin
Buenos Aires'te Riachuelo Nehri'nin kenarında işçi sınıfın semti olarak bilinen La Boca, mahalle sakinlerinin yaşamlarını nasıl renklendirdiğini gösteriyor. Yüzünüzde tebessüm oluşturan renkler bu şehre çok yakışıyor.




6.Cinque Terre - İTALYA
Cinque Terre İtalya'da sarp kayalıklar üzerinde panoramik renkli evlerden oluşan ve Unesco Dünya Miras Listesi'nde yer alan 5 köyden oluşan milli parktır.





7.Jaipur - Hindistan
 Jaipur, Hindistan'ın Rajastan eyaletinin başkentidir. Pembe Şehir olarakta bilinir. 1876'da Maharaja Ram Singh, Galler Prensi'ni(sonrasında Kral Edward VII olur) karşılamadan önce eski şehirdeki her binayı konukseverlikle ilintili olan pembeye boyamış ve şehir Pembe Şehir adı ile anılır olmuş. Hem mimarisi hem de kültürüyle dünyanın en renkli şehirlerinden biri. Jaipur, Hindistan'ın Rajastan eyaletinin başkenti olmakla beraber İngiliz sömürgesi döneminden kalma bir çok kültürel zenginliğe ve bilim alanında gelişmişliğe sahiptir.
Bir İngiliz prensinin Jaipur'u ziyaretinden önce, tüm güzergah milli karşılama rengi sayılan kırmızıya kumtaşı ile boyanır; zamanla bütün şehrin duvarlarının bu renge boyanması zorunlu kılınır; ve yağmur yağar, seneler geçer, yağmur yağar! Jaipur'un namı değer pembe şehir lakabı bu hikaye ile gelir.




8.Pattaya, Tayland
Tayland Körfezi'nin doğu kıyısında yer alan Pattaya'nın dünyanın dört bir yanından turist çekmesinin birçok sebebi olabilir ama en önemli sebebi, bizce; Jomtien Sahili'nin rengârenk binaları ve masmavi denizin uyumu.




9.Wroclaw, Polonya
Wroclaw şehir merkezini çevreleyen tüm binalar farklı pastel tonlarıyla boyanarak klasik Avrupa mimarisine büyük bir renk katmış.




10. Positano, İtalya
 Güney İtalya’nın sıcakkanlı dünyası Positano, İtalya güneşinin hepsini kendi üzerine çekmiş gibi. Renkli binaları doğayla uyum içinde görsel bir şölen yaşatıyor.




 11.Júzcar,İSPANYA
 Evleri Şirinler'in oturduğu evler gibi olan Juzcar, bu halini gelen turistlerin isteğiyle aldı .




12.Bo-Kaap - Cape Town
 Müslüman ve Hristiyanların kardeşçe yaşadığı bir yer. Şehrin Malay kökenli Müslümanlarının yaşadığı Bo Kaap Mahallesi’nin de kendine göre ayrı bir cazibesi var. Camisi, bakımlı evleri, dar ve yokuş sokakları, baharat kokan küçük lokantalarıyla Bo Kaap, zamanla şehrin önemli bir çekim merkezi halini almış. Güney Afrika'nın ve hatta tüm Afrika'nın en hareketli ve canlı şehri Cape Town'a gittiğinizde Bo Kaap'taki pembe, turuncu, mavi, yeşil, sarı renklere boyanmış olan evler gökkuşağını andırıyor.




13.South Beach, Miami:
 Burada tüm binalar rengarenk üstelik South Beach Miami'nin en iyi turizm mekanı 



14. Guanajuato -Meksika
Meksika'nın göbeğinde bulunan bir eyalettir.




15.burano-venedik- italya
Burano Venedik Lagünü içinde yer alan adalardan bir tanesi. Venedik’in 11 km. kuzeyinde yer alan 3500 nüfuslu küçük bir ada .



16.  charleston -güney karolina -ABD
Charleston ABD'nin Güney Karolina eyaletinde yer alan bir şehridir. 2010 nüfus sayımına göre nüfusu 120.083'dir. Eyaletin başkenti Columbia'nın hemen arkasından Güney Karolina'nın en kalabalık ikinci şehridir.











30 Ekim 2014 Perşembe


Resmi Şiirle Buluşturan Sanatçı:Joan Miro


Katalan ressam ve heykeltıraş Joan Miro geçen sene sahte eserlerinin tanıtıldığı ve bu nedenle bizzat Joan Miro Vakfı tarafından kapatılan sergisinin ardından bu sene yeniden Sakıp Sabancı Müzesi'nde (SSM) sanatseverlerle buluşuyor. 20. yüzyıla damga vuran Barcelona doğumlu sanatçının "Kadınlar Kuşlar Yıldızlar" adını taşıyan sergisi 125 eserden oluşmakta. Joan Miro'nun olgunluk döneminde oluşturduğu bu eserlerin ortak noktası: kadınlar, kuşlar, yıldızlar, ay güneş ...
Sanatçının vazgeçemediği bu semboller koleksiyondaki parçaların neredeyse tamamında mevcut. 1920'lerde oluşturduğu ve eserlerinde devamlı tekrarladığı sembollerin çıkış noktası insanın doğayla, bilinçaltıyla, hayatla kurduğu ilişkiye dayanması. Mironun sanatında bu sembollerin ve ana renklerin değiştirilmeden, farklı tekniklerle yansıtıldığını görüyoruz. 

Tuval, seramik, bronz, alçı, taşbaskı, heykel, yağlıboya, akrilik gibi çok geniş bir yelpazede farklı teknik arayışlara yönelen Miro bu özelliğiyle çokyönlü bir sanatçı olduğunu da kanıtlamakta. Canlı renkleri, çocuksu desen ve çizgileriyle adeta kendine özgü bir sembolik dil yaratmayı başarmış. Sanatçının bu koleksiyonda Akdeniz kültürü ve insanından aldığı ilhamı farklı formlarla eserlerine yansıttığı gözlenmekte. Sergide bu önemli eserlerin yanısıra halılar dokumalar ve şiir kitapları sanatçıya ait bazı kişisel eşyalarda dünyada ilk defa Türkiye'de Sakıp Sabancı Müzesin'de sergileniyor. Böylelikle müze Pablo Picassso ve Salvador Dali'den sonra İspanya'nın üçüncü büyük ustası olan Joan Miro'yu ağırlamanın heyecanını yaşıyor. 

Ayrıca sergide yer alan film gösterileriyle Joan Mironun iç dünyasını ,dostlarını ,ülkesindeki ve dünyadaki olaylara duyduğu öfke ve tepkisini izleyerek bu sayede sanatçının dünyasını tanıma imkanı da sağlanmış. Mironun eserleri adeta görsel bir şiir tadında. Onun için asıl önemli olan resmi şiirle birleştirmenin yolunu bulmaktı. Kendini daha gençlik yıllarından itibaren ressam-şair olarak gören Miro bu durumu "Benim işlerim bir ressamın bestelediği bir şiire benzemeli" sözleriyle açıklamıştır. 'Geceyarısı ve sabah yağmurunda bülbülün şarkısı,Ayın gözü, Umut yıldızını kuşatan kuşlar' adlı tablolarında da olduğu gibi miro şiiri eserlerine nakşetmiş.

Sabancı Holding sponsorluğunda düzenlenen, barcelonadaki joan miro vakfı, Mallorca’daki aile koleksiyonu Successió Miró ve Mallorca’daki Pilar ve Joan Miró Vakfı işbirliğiyle gerçekleştirilen sergi “Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” sergisi, 1 Şubat 2015 tarihine kadar SSM’de...

 
S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi
Sakıp Sabancı Cad. No:42 Emirgan 34467 İstanbul
http://www.sakipsabancimuzesi.org/
 
SSM’nin açık olduğu gün ve saatler:
Salı, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar: 10.00-18.00
Çarşamba : 10.00-20.00
Pazartesi günleri kapalıdır.
Son biletler Müze kapanışından 30 dakika önce satılır.
Müze, Ramazan ve Kurban Bayramlarının ilk günü ve 1 Ocak'ta kapalı olacaktır.



Joan Miro'nun Sözleri ...

Kelimelerin şiirleri, notaların müziği şekillendirmesi gibi ben de renklerle resmi şekillendiriyorum.

Benim için biçim soyut bir şey değildir hiç bir zaman. Biçim her zaman bir şeyin simgesidir. İnsandır, kuştur, ya da başka bir şeydir. Biçim için biçim değildir resim benim için.

Bana göre hiçbir form soyut değildir, her zaman bir şeyin işaretidir. Bir insan, kuş ya da başka bir şey olabilir. Bana göre resim hiçbir zaman formun hatırına yapılmaz.

Işınlar yaymalıdır bir tablo.

“Ne resim yapacağımı nasıl mı düşünüyorum? Paris’te gece eve geldiğimde bazen yemek yemeden bile yatağa giriyorum. Bir takım şeyler görüyorum ve onları not defterime karalıyorum. Tavanda şekiller görüyorum…” “Şiir yazmak ve resim yapmak sevişmek gibidir. Kan değişimidir, kendini korumayı düşünmeden tümden kucaklamadır.